UNDP’ye göre, toplumların kusurlu düzeni insanları ve gezegenimizi karşı karşıya getiriyor

15 December 2020

Deneysel nitelikteki yeni küresel endeks, bir yanda gezegensel baskıları azaltırken diğer yanda yoksulluk ve eşitsizliklerle mücadele etmenin zorluğunu gösteren, yeni bir insani gelişme ölçüsü getiriyor.

New York, 15 Aralık 2020 - Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) yeni raporuna göre, COVID-19 küresel salgını, dünyanın karşı karşıya olduğu en yeni kriz ancak, insanların doğa üzerindeki baskısı son bulmazsa, krizlerin sonuncusu olmayacak. Rapor, ülkelerin karbondioksit emisyonları ve madde ayak izini hesaba katan, deneysel nitelikte yeni bir insani gelişme endeksi daha ortaya koyuyor.

Rapor, dünya liderlerinin önünde tek seçenek olduğunu söylüyor: Ya çevre ve doğa üzerindeki ağır baskıları azaltmak için cesur adımlar atacağız ya da insani gelişme duracak.

“İnsanlar, gezegenimiz üzerinde her zamankinden çok daha büyük bir güce sahip. COVID-19, rekor sıcaklıklar ve hızla artan eşitsizlik ortamında, karbon ve tüketim ayak izlerimizin artık üstü örtülemez hale geldiği bir zamanda, bu gücümüzü, ilerlemeyle neyi kastettiğimizi yeniden tanımlamak için kullanmanın tam zamanıdır” diyor UNDP Başkanı Achim Steiner.

“Bu raporda gördüğümüz gibi, dünyada hiçbir ülke, gezegenimiz üzerinde ağır baskı yaratmadan çok yüksek insani gelişmeyi henüz başarabilmiş değil. Bu yanlışı düzeltecek ilk nesil bizler olabiliriz. İnsani gelişmenin önündeki sınır budur.”

Rapor’a göre, insanlığın ve gezegenimizin, Antroposen veya İnsan Çağı diyebileceğimiz tamamen yeni bir jeolojik çağa girdiği bu dönemde, tüm ülkelerin, insanların gezegene yaptıkları tehlikeli baskıları eksiksiz göz önünde tutarak kendi ilerleme yollarını yeniden tasarlamaları ve değişimi önleyen devasa güç ve fırsat eşitsizliklerini ortadan kaldırmalarının zamanı geldi.

İşte bu savı daha açık biçimde ortaya koymak üzere, İnsani Gelişme Raporu’nun “Önümüzdeki Sınır: İnsani Gelişme ve Antroposen” başlıklı 30. Yıl Baskısı, yıllık İnsani Gelişme Endeksi’ne deneysel nitelikte yeni bir mercekle bakıyor.

Ülkelerin karbondioksit emisyonu ve madde ayak izlerinden oluşan iki yeni unsuru daha hesaplamalara katmak suretiyle ülkelerin sağlık, eğitim ve yaşam standardını ölçen İGE’yi uyarlayan yeni endeks, hem insanların hem de gezegenimizin esenliği, insanlığın gelişmesini tanımlamada kritik unsurlar olarak kabul edilirse, küresel gelişme resminin nasıl değişeceğini ortaya koyuyor.

Yeni uyarlamadan doğan Gezegensel Baskılara Uyarlanmış İGE (yani, GİGE) ile birlikte, insani gelişmeye ilişkin daha az kıvanç verici bir resim çizen ancak daha açık değerlendirmeler sağlayan yeni bir küresel tablo ortaya çıkıyor. Örneğin, 50’yi aşkın ülke, çok yüksek insani gelişme grubundan aşağıya düşüyor; bu durum, ülkelerin fosil yakıtlara ve madde ayak izine bağımlılığını yansıtıyor.

Bu uyarlama sonucunda, Kosta Rika, Moldova ve Panama gibi ülkeler ise 30 sıra yukarı çıkıyor; bu da, gezegenin üzerinde daha az baskı uygulamanın mümkün olduğunu gösteriyor.

“İnsani Gelişme Raporu, Birleşmiş Milletler’in önemli ürünlerinden biridir. Eylemin gerekli olduğu bir dönemde, iklim değişikliği ve eşitsizlikler gibi çağımızı tanımlayan sorunlara daha büyük vurgu yapan yeni nesil İnsani Gelişme Raporları, çabalarımızı istediğimiz geleceği yaratmaya yöneltmemize rehberlik ediyor” diyor Rapor’un lansmanına ev sahipliği yapan İsveç’in Başbakanı Stefan Löfven.

Rapor’a göre, insani gelişmenin önündeki sınır, bir yanda sosyal normlar, değerler, hükümetler ve mali teşvikleri dönüştürürken, diğer yanda da doğaya karşı değil doğayla birlikte çalışmayı gerektiriyor.

Örneğin, yeni tahminlere göre dünyanın en yoksul ülkeleri 2100 yılına kadar, iklim değişikliği nedeniyle her yıl 100’ü aşkın günde aşırı hava olayına maruz kalabilecek; ancak Paris Anlaşması’nın gerekleri tam olarak yerine getirilirse bu rakam yarıya düşürülebilecek.

Öte yandan, fosil yakıtlara sağlanan sübvansiyonlar da sürdürülüyor. Rapor’da Uluslararası Para Fonu’nun bir çalışmasından yapılan alıntıya göre, kamu tarafından finanse edilen fosil yakıt sübvansiyonlarının toplumlara toplam maliyeti (dolaylı maliyetler dahil), yılda 5 trilyon ABD Dolarından, veya diğer bir deyişle, küresel gayrisafi hasılanın yüzde 6,5’inden daha fazladır.

Yeniden ağaçlandırma ve mevcut ormanlara daha iyi bakmak dahi tek başına, Sanayi Devrimi öncesi döneme kıyasla küresel sıcaklık artışının 2° C dereceye ulaşmasını önlemek için 2030 yılına kadar almak zorunda olduğumuz önlemlerin yaklaşık dörtte birine karşılık gelebilir.

“İnsanlık inanılmaz şeyleri başarmış olsa da, gezegenimizi bedelsiz edinilmiş bir hak gibi gördüğümüz apaçık ortada” diyor BM Genel Sekreteri’nin Gençlik Temsilcisi Jayathma Wickramanayake. “Dünyanın her köşesinde gençler seslerini duyuruyorlar, şimdiye kadar yapılanların ortak geleceğimizi tehlikeye soktuğunu biliyorlar. 2020 İnsani Gelişme Raporu’nda ortaya konulduğu üzere, gezegenimizle ilişkimizi dönüştürmemiz gerekiyor: Enerji ve madde tüketimini daha sürdürülebilir kılmalıyız, her gencin eğitim almasını ve sağlıklı bir dünyanın sunduğu tüm güzelliklerin keyfine varabilmesini sağlamalıyız.”

“İnsanların gezegensel baskıları nasıl yaşadıkları, toplumların nasıl işlediğine bağlıdır” diyor UNDP İnsani Gelişme Raporu Ofisi Direktörü ve Rapor’un başyazarı Pedro Conceiçâo. “Toplumların kusurlu düzeni insanları ve gezegenimizi karşı karşıya getiriyor.”

Rapor ayrıca şunu gösteriyor: Ülkelerin kendi içinde ve birbirleri arasında var olan, sömürgecilik ve ırkçılıkta derin kökleri olan eşitsizlikler, daha varsıl olanların doğadan daha çok yararlanması, ancak bedelini başkalarına yüklemesi anlamına geliyor. Bu da, yoksul olanların olanaklarını aşırı biçimde sınırlıyor ve bu konuda yapabileceklerini asgariye düşürüyor.

Örneğin, Amazon’daki yerli halkların sahip olduğu araziler, salt kişi başına, küresel gelir dağılımında en tepedeki yüzde 1’in saldığı karbondioksit eşdeğerini absorbe ediyor. Ancak, yerli halkların yaşadıkları zorluk, baskı ve ayrımcılık hala devam ediyor ve karar mekanizmalarında çok az söz hakkına sahipler.

Yazarlara göre, etnik temelde ayrımcılık ise çoğu kez toplumların ağır biçimde etkilenmesine, zehirli atıklar veya aşırı kirlenme gibi yüksek düzeyde çevresel risklere maruz kalmalarına neden oluyor; bu trend, tüm kıtalarda kentsel alanlarda hep tekrarlanıyor.

Bu yeni çağda tüm insanların gelişmesini sağlayacak biçimde gezegensel baskıların azaltılması için, dönüşümü engelleyen devasa güç ve fırsat dengesizliklerinin ortadan kaldırılması gerekiyor.

Rapor, kamu eyleminin bu eşitsizlikleri giderebileceğini savunuyor; artan oranlı vergilendirmeden önleyici yatırım ve sigorta yoluyla kıyı toplumlarını korumaya uzanan yelpazede örnekler veriyor. Böyle bir önlem, dünyada kıyılarda yaşayan 840 milyon insanın yaşamlarını güvenceye kavuşturabilir. Ancak, bu eylemlerin insanlar ile gezegenimizi daha şiddetli biçimde karşı karşıya getirmesini önlemek amacıyla, eşgüdümlü ve uyumlu çaba gerekiyor.

“İnsani gelişmenin önündeki sınır, insanlar ile doğa arasında seçim yapmakla ilgili değil; eşitsiz ve karbon-yoğun büyümenin sürüklediği insani gelişmenin artık sonuna geldiğimizi kabul etmekle ilgilidir” diyor Pedro Conceiçâo. “Eşitsizlikleri gidermek, yeniliklerden yararlanmak ve doğayla birlikte çalışmak suretiyle, insani gelişme hem toplumları hem de gezegenimizi destekleyecek dönüşümsel adımı atabilir.”

2020 İnsani Gelişme Raporu ve UNDP’nin deneysel nitelikteki Gezegensel Baskılara Uyarlanmış İGE analizleri hakkında daha fazla bilgi için: http://hdr.undp.org/en/2020-report

###

UNDP, Birleşmiş Milletler’in yoksulluk adaletsizliği, eşitsizlik ve iklim değişikliğiyle mücadele eden koludur. Uzmanlar ve ortaklardan oluşan, 170 ülkede faaliyet gösteren geniş ağımızla, ülkelerin insanlar ve gezegenimiz için entegre ve kalıcı çözümler yaratmasını destekliyoruz. İlave bilgi için www.undp.org sitesini ziyaret edin veya buradan takip edin: @UNDP

Basın iletişim:

İnsani Gelişme Raporu Ofisi| Anna Ortubia, İletişim Uzmanı | anna.ortubia@undp.org

UNDP | Lesley Wright, Basın ve Savunuculuk Danışmanı | lesley.wright@undp.org